A’dan Z’ye Galaksi

0

Kosmos hakkında aklınızdaki tüm sorulara yanıt bulacağınız, A’dan Z’ye galaksi rehberi sizi uzayın derinliklerini keşfe davet ediyor.

Açık Küme

Açık kümeler, birbirine gevşek bir şekilde bağlı, genç ve sıcak yıldızlardan meydana geliyor. Hidrojen moleküllerinden oluşan moleküler bir bulutun içinde, yani galaksideki her yıldızın oluşmaya başladığı yerde oluşuyorlar. Açık kümeler, yaydıkları radyasyon o bulutu dağıtana kadar moleküler bulutun içinde kalmaya meyilli oluyor. Aralarındaki bağ gevşek olduğundan açık kümeler, üyelerini diğer sistemlere kaptırmaya yatkın.

Asteroit

Galaksimizde büyüklükleri bir kilometrenin altıyla 950 kilometre arasında değişen milyonlarca asteroit var. Güneş Sistemi‘mizdekiler esas olarak Mars‘la Jüpiter arasındaki Asteroit Kuşağı’nda bulunuyor ve çoğunlukla yekpare kayadan oluşuyor, ancak bazen kuşağı terk ettikleri de biliniyor.

Atenler, Amorlar ve Apollolar adındaki asteroit grupları Dünya‘nın yörüngesinin yakınından geçiyor ve bazen Dünya‘ya çarpabiliyor. Bir asteroidin yanıp yok olmadan Dünya‘nın atmosferinden geçebilmesi için en az 25 metre çapında olması gerekli.

NASA her yıl araba büyüklüğündeki bir asteroidin atmosferden geçtiğini ama çoğunlukla Dünya‘ya çarpmadan önce parçalandığını tahmin ediyor. 2001’de NASA uydusu NEAR Shoemaker, 433 Eros adındaki Dünya‘ya yakın bir asteroidin yüzeyine indi. Orijinal planın parçası olmamasına rağmen Shoemaker, bir asteroide inen ilk insan yapımı araç oldu.

Çoklu Yıldız Sistemi

İki güneşli gezegenlerin yalnızca Star Wars evreninde var olduğunu sanmayın: Bizim galaksimizde de bunlardan var. Birden fazla yıldızın yörüngesinde dönen gezegenler nadirdir çünkü yıldızların birleşmiş ısıları gezegenlerin oluşumunu çok daha fazla zorlaştırıyor. Bu yüzden, normalden daha uzakta oluşuyor, sonra yıldızlara yaklaşıyorlar. Araştırmalar, ikili yıldız sistemlerinde gezegenlerin yaygın görüldüğünü ortaya koyuyor.

Çubuklu Sarmal Galaksi

Çubuklu sarmal galaksiler inanılmaz derecede yoğun bir yıldız, gaz ve toz “çubuğu” ile onun etrafını saran, daha az yoğun yıldız ve tozdan oluşan bir dizi sarmaldan oluşur. Samanyolu da çubuklu sarmal galaksidir. Güneş Sistemi, galaksinin batı sarmal kolu olan Perseus’un “Orion kolu” denilen çıkıntısında yer alır.

Gaz Devi

Jüpiter ve Satürn gibi gaz devleri galaksideki yıldız sistemlerinde bulunuyor. Bazılarına “sıcak Jüpiter” deniyor çünkü Güneş Sistemi‘mizin en büyük gezegenine benzemelerine rağmen ana yıldızlarının etrafında, çok daha yakın bir şekilde dönüyorlar. Bütün gaz devlerinin hidrojen ve helyumdan oluşan, kayalık ya da metalik çekirdeklerini çevreleyen yoğun atmosferleri var.

Güneş Patlaması

Güneş patlamaları, Güneş‘teki (veya diğer yıldızlardaki) manyetik enerjinin birikip aniden serbest kalmasıyla oluşuyor ve etrafındaki plazmayı 100 milyon dereceye kadar ısıtıyor. Güneş patlamasının üç aşaması, enerjinin birikmeye başladığı öncü aşama, parçacıkların hızlanmaya ve yayılmaya başladığı tepki aşaması ve son olarak güneş patlamasının azaldığı bozunma aşaması.

Dünya, manyetik alanı sayesinde güneş patlamalarının yaydığı radyasyondan korunuyor ama şiddetli güneş patlamaları, yayılan X ışınları iyonosfere zarar verdiğinden radyo sinyallerimizi engelleyebiliyor.

Jet

Jetler, kara deliklerin yaydığı parçacık akışları. Galaksimizin merkezindeki kara delik Sagittarius A* galaksiye günde bir kez jet fırlatıyor. Bunların kara deliğe düşen cisimlerin, örneğin asteroitlerin dışarı atılmasından kaynaklandığı düşünülüyor. Jetler kara deliğin etrafındaki gazla çarpışıp X ışınlarını oluşturuyor, o yüzden Chandra gibi teleskopları kullanarak onları saptayabiliyoruz.

Karanlık Madde

Karanlık maddenin varlığı görünür maddenin davranışına bağlı biçimde, kuramsal alarak öne sürülüyor. Işığı yansıtmadığı, yaymadığı ve emmediği için bilim insanları hala onu saptayabilmiş değil. Karanlık maddenin, galaksinin kütlesinin yaklaşık % 26’sını oluşturduğu tahmin ediliyor; yani görünür maddenin kütlesinin altı katından fazla. CERN‘deki bilim insanları, karanlık madde parçacıklarını Büyük Hadron Çarpıştırıcısı’nda oluşturmayı umuyorlar ama o zaman bile varlıklarını sadece makinenin içindeki enerji kaybından dolayı bilebilecekler.

Kepler Yasaları

Johannes Kepler’in gezegensel hareket yasaları, gezegenlerin yıldızlar etrafında nasıl döndüğünü açıklıyor. İlk yasa, Güneş Sistemi‘mizdeki gezegenlerin yörüngelerinin neden eliptik olduğunu açıklıyor. İkinci ve üçüncü yasaysa astrofizikçilerin, gezegenlerin yerini tam olarak tahmin etmelerini sağlıyor. 17. yüzyılda Kepler’in akıl hocası Tycho Brahe’nin topladığı verilerle formüle edilmiş olsa da yasalar bugün hala geçerliliğini koruyor.

Kuasar

Kuasarlar evrendeki en parlak cisimler. Süper kütleli kara deliklerin yaydığı parçacık akışlarından oluşuyorlar. Bu parçacıklar ışık hızına yakın bir hızla kara delikten çıkıyor ve galaksilerindeki bütün yıldızların toplam enerjisinden daha fazla enerjiye sahip oluyor. Bu enerjiyi de ışık enerjisi olarak salıyorlar. Bizim galaksimizde kuasar bulunmasa da muhtemelen bir zamanlar vardı ve Samanyolu, Andromeda galaksisiyle çarpıştığında tekrar olabilir.

Kuyruklu Yıldız

Kuyruklu yıldızlar kayalık görünseler de aslında buz, toz ve gaz topları. Büyük Patlama‘nın kalıntılarını içerdiklerine inanılıyor ve bu nedenle Rosetta uzay aracının bir kuyruklu yıldıza inmesi bu kadar önemliydi. Kuyruklu yıldızlar kuyruğa benzeyen bir gaz koması yayıyor. Çoğunlukla Güneş Sistemi‘nin ucundaki Oort Bulutu’nda bulunuyorlar.

Morötesi Radyasyon

Güneş yanığınız olduysa Güneş‘ten gelen morötesi radyasyonun kurbanısınız demektir. Morötesi radyasyon, elektromanyetik spektrumun alt sınırındadır; yani dalga boyları hızlı bir şekilde titreşip DNA‘mıza zarar verebilir. Neyse ki atmosferimiz morötesi radyasyonun çoğunu engeller. Yıldızlar beyaz cücelere dönüşünce etraflarındaki gaz katmanlarını ısıtan çok büyük miktarda morötesi ışın yayar.

Nebula (Bulutsu)

Nebulalar galaksideki en çarpıcı görüntülerdir. Atbaşı nebulası veya Rozet nebulası gibi inanılmaz görüntüler oluşmasının nedeni ”Yıldızlararası ortam” ın çökmesi. Bu çökme; yıldızlararası tozun, hidojenin ve helyumun yerçekimi etkisiyle bir araya gelmesine neden oluyor. Nebula oluşunca yerçekimi etkisi artıyor ve böylece kendisine doğru daha çok gaz ve toz çekiyor.

Nebulanın çekirdeği ısınmaya başlayınca da nükleer füzyon meydana geliyor. Bu tepkime, radyasyonu nebulanın dış kenarına doğru gönderiyor; bu da gazı iyonize ederek plazmaya dönüştürüyor. Bunlar bir önyıldızın yıldız olması için gereken maddelerdir. Bu yüzden nebulaları incelemek ,bilim insanlarının Güneş Sistemi’mizin nasıl oluştuğunu öğrenme umutlarında büyük rol oynuyor.

Bir nebulanın karanlık bulutlarını görmek oldukça zor olabilir ama bazen bilim insanlarının şansı, Sigma Orionis yıldızının arkadan aydınlattığı Atbaşı nebulasında olduğu gibi yaver gidebiliyor. Güneş’imiz gibi bir yıldız ölünce bir kızıl dev yıldıza dönüşüyor ve bu dev kızıl yıldız, kalan son yakıtını da tüketince gezegensel nebula oluyor.

Öngezegensel Disk

Güneş Sistemi‘mizin ve galaksideki başka birçoklarının bir öngezegensel disk sayesinde oluştuğu düşünülüyor. Bunlar hayatlarına öngezegen, yani yıldız olma potansiyeline sahip ama yeterince sıcak olmayan, etrafı moleküler bulutla çevrili birer cisim olarak başlıyor. Yerçekimi kuvvetleri, bulutun çökmesine ve dönmeye başlamasına neden oluyor, maddenin birlikte kümeleşmesine ve gezegenlerle asteroitlerin oluşmasına yol açıyor.

Ötegezegen

Ötegezegenler, bizimkinden başka güneş sistemlerindeki gezegenler. En yakındakilerden biri olan Gliese 581g yalnızca 20 ışık yılı uzaklıkta. 1.700’ün üzerinde gezegen keşfedildi bile ama bilim insanları sırf bizim galaksimizde en az 160 milyar gezegen olabileceğine inanılıyor. Tahminlere göre bunların 2 milyarı potansiyel olarak yaşamı destekleyebilir.

Radyo Dalgaları

Güneş‘imiz gibi yıldızlar, elektromanyetik radyasyonu, elektromanyetik spektrumdaki bütün dalgalardan daha uzun dalga boylarına sahip olan radyo dalgaları şeklinde yayıyor. Böylece uzun mesafeli sinyalleri alıyor, koca çanaklar kullanarak güçlendiriyor ve galaksimizdeki cisimlere ilişkin daha fazla şey öğreniyoruz. Galaksiyi radyo teleskoplarla izleyerek daha öteyi görebiliyor, uzaktaki pulsarları ve kuasarları saptayabiliyoruz.

Sagittarius A

Adan Z’ye Galaksi, tam ortasındaki gizemli nesne olmadan asla tam olmaz. Sagittarius A, bütün galaksinin etrafında döndüğü süper kütleli bir kara delik. Kütlesi Güneş‘inkinin 4 milyon katı. Dünya‘dan 26.000 ışık yılı uzaklıkta. Muhtemelen bir yıldız tüm kütlesini koruyup boyut olarak ciddi şekilde küçülerek kendi üstüne çöktüğünde oluştu.

Ya sürekli madde toplayarak ya da bir başka kara delikle çarpışıp birleşerek süper kütleli bir kara deliğe dönüşecek. Neredeyse her galaksinin merkezinde, şaşırtıcı derecede güçlü olan yerçekimi sayesinde çeşitli cisimleri kendi etrafında döndüren süper kütleli bir kara delik vardır.

Kara delikler ışık da dahil olmak üzere etrafındaki her şeyi yuttukları için onları gerçekten görmek imkansız ama civarlarındaki yıldızların ve gazların ürettiği yüksek enerjili ışıkla görülebiliyor. Bunu söylemişken, bazı şeyler Sagittarius A’dan kaçmayı başarıyor. Chandra ve XMM-Newton gözlemevlerinden gelen görüntüler, kara delikten yayılan inanılmaz X ışınları, gama ışınları ve patlamalar gösterdi. Kara delik, inanılmaz kütle çekiminin etrafındaki alandaki etkisini gözlemleyerek de saptanabiliyor.

Sarı Cüce

Güneş‘imiz yıldızların birkaç sınıflandırmasından biri olan sarı cücenin bir örneğidir. Bu yıldızların sıcaklığı 5.030 ile 5.730 derece arasında ve yaşam süreleri 10 milyar yıl civarında. Bu noktada bir kızıl dev yıldıza dönüşüyorlar, sonra da çöküp beyaz cüce oluyorlar. Güneş‘imizin kızıl dev yıldıza dönüşmesi için yaklaşık 5 milyar yılı var.

Teleskop

Galaksiyi incelememize yardımcı olan teleskopların birçok biçimi var. Çok Büyük Teleskop(VLT) dizisi, dört adet 8.2 metrelik aynayı birleştirerek tek bir aynadan 25 kat daha uzağı görmeyi sağlıyor. Atacama Büyük Milimetre/milimetre Altı Dizisi (ALMA), milyarlarca yıl önce yayılan sinyalleri alan 66 radyo anteni içeriyor ve şu anda Dünya‘nın etrafında saatte 28.160 kilometre hızla dönen Hubble‘ı da unutmamamız lazım.

Voyager Görevleri

Voyager 1 ve 2, Jüpiter ve Satürn‘ü araştırma göreviyle 1977’de fırlatıldı. İki uzay aracı , Jüpiter‘in uydusu lo’nun ve Satürn‘ün halkalarının muhteşem görüntülerini geri yolladı. İki en yakın gaz devinin haritasını çıkardıktan sonra, daha  önce hiçbir insan yapımı aracın kalkışmadığı kadar uzağa gitmeleri için görevleri uzatıldı.

Voyager 1, Uranüs‘e Ocak 1986’da, Neptün‘eyse 1989’da ulaştı. Sonra Ağustos 2012’de yıldızlar arası alana girdi ve Dünya‘ya galaksimizdeki güneş sistemlerinin arasındaki bilinmeyen bölgeler hakkında veri iletiyor. Yaklaşık 40 yıl önce geliştirilen teknolojiyi kullanan Voyager 1 ve 2 galaksiyi araştırma ve inanılmaz mesafelerden veri göndermeyi sağlayan bir dizi radyo anteni olan Derin Uzay Ağı aracılığıyla veri sağlama konularında hâlâ başarılı.

Wolf-Rayet Yıldızı

Güneş’in en az 20 katı büyüklüğündeki bir yıldız yanıp tükendiğinde kızıl süper deve dönüşüyor. Ağır elementler yüzeye çıkmayı başarır da rüzgarların inanılmaz hızlarda dışarı gaz püskürtmesine yol açarsa süper dev, bir Wolf- Rayet yıldızı olur. Sadece bizim galaksimizde, patlayıp süpernova evresine geçmeyen 230 civarında Wolf-Rayet yıldızı listelendi.

Yaşanabilir Bölge

“Goldilocks” bölgesi de denilen yaşanabilir bölge, bir yıldızın etrafındaki yaşamı destekleyebilen alan. Tıpkı Dünya‘nın durumunda olduğu gibi, yıldız, gezegende yaşayanlara ısı sağlayacak kadar yakın olmalı ama bu yakınlık suyu kaynatacak kadar da fazla olmamalı. Gliese 667C  yıldızının etrafındaki ötegezegen sisteminin yaşanabilir bölgesinin yörüngesinde üç gezegenin döndüğü düşünülüyor.

Yerel Grup

Galaksimiz, “Yerel Grup” olarak bilinen, en az 30 galaksiden oluşan bir grubun parçası. Bunların yaklaşık 20 tanesi parlak galaksi, parlak galaksilerin en parlakları Samanyolu ve en yakın komşumuz Andromeda. Yerel Grup, 10 milyon ışık yılı çaplı bir mesafeye yayılıyor ama bu kaçınılmaz olarak değişecek çünkü gelecekte bir noktada Virgo Kümesi’ne yaklaşacağı tahmin ediliyor.

Yıldızlararası Ortam

Yıldızların arasındaki alana ”yıldızlar arası ortam” deniyor. Bu, bir yıldızdan esen güneş rüzgarının yıldızlararası rüzgarla karşılaştığı bölgelerde karşımıza çıkıyor. Gazın yaklaşık %75’i hidrojen,%25’i helyum ve soğuk hidrojen bulutları yada iyonlaşmış sıcak hidrojen şeklinde bulunuyor. NASA, 1977’de fırlatılan Voyager 1 sondasının Ağustos 2012’de yıldızlar arası ortama ulaştığını duyurdu.

Z

“Z” harfi kızıla ve maviye kaymayı belirtmek için kullanılıyor. Işık tayfının dalga boyları değiştikçe renkler de değişiyor. Bir yıldız bizden uzaklaşıyorsa ışığının dalga boyu esniyor ve rengi daha kızıl oluyor. Bize doğru yaklaşıyorsa dalga boyları kısaldığı için rengi daha mavi gözüküyor. Z pozitif olduğunda o zaman ışık kırmızıya doğru kayıyor, Z negatifse maviye kayıyor.

Kaynak: How It Works

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


Bu web sitesi deneyiminizi geliştirmek için çerezleri kullanır. Bununla iyi olduğunuzu varsayacağız, ancak isterseniz vazgeçebilirsiniz. Kabul etmek Mesajları Oku

G-B0ZQSMMP2T