Edwin Hubble 20 Kasım 1889’da Amerika’da, Marshfield, Missouri’de doğdu. 1900’de Illinois’e taşındı. O dönemlerde bilimle değil sporla ilgilenen atletik bir gençti. Beyzbol ve basketbolda kariyer yapmaya çalışıyordu. Aynı zamanda akademik açıdandan da çok başarılı bir öğrenciydi. 1910’da Chicago Üniversitesi Fen Fakültesinden mezun oldu. Çalışmaları matematik, astronomi ve felsefe alanına odaklanmıştı. Daha sonra İngiltere’ye gitti ve üç yıl Oxford’da okudu. Okulu bitirince ailesinin bu sırada yerleşmiş olduğu, Kentucky’ye geri döndü. Babasını kaybetmişlerdi, Hubble anne ve kardeşlerinin bakımını üstlendi.
Hubble’ın babası onun bilim insanı değil avukat olmasını istiyordu. Hubble babasının vasiyetini yerine getirmek için isteğinin kalmadığını fark etti. 25 yaşındayken kısa bir öğretmenlik deneyiminden sonra enerjisini profesyonel bir astronom olmak için harcamaya karar verdi. 1917’de Yerkes gözlemevinde çalışarak Chicago Üniversitesinde astronomi doktorası yapmaya başladı.
Amerika I. Dünya Savaşı’na girince Hubble hızla doktorasını bitirdi ve gönüllü olarak orduya yazıldı. Orduda hızla yükseldi ve binbaşı oldu. Savaş sonrasında astronomi çalışmalarına Cambridge’de devam etti. Sonrasında California’daki Mount Wilson Gözlemevinden teklif gelince, geri çevirmedi. Mount Wilson’da yeni inşa edilmiş olan 100 inçlik (2,5 metrelik) teleskop ile çalışmaya başladı. Hooker teleskobu adı verilen teleskop o dönemde Dünya’nın en güçlü teleskobuydu. 1923’te bu teleskopla gökyüzünde puslu bir leke gibi görünen, galaksimizdeki bir yıldız kümesine odaklandı. Ancak yıldız kümesinin uzaklığını ölçtükten sonra bunun Samanyolu‘nun bir parçası olmadığını, yepyeni bir galaksi olduğunu keşfetti.
Bugün Andromeda galaksisi olarak bildiğimiz bu keşif, Hubble’ın en önemli keşiflerinden biridir. O zamana kadar evrenin sınırı Samanyolu’nun sınırına kadar biliniyordu. Ancak Hubble’ın, Samanyolu’nun evrendeki galaksilerden sadece bir tanesi olduğunu keşfetmesi, sonradan da evrendeki galaksi sayısının milyarlarla ifade edilmesini bulması, evreni kavrayış tarzımızı değiştirdi. Hubble farklı boyutta ve farklı mesafelerde galaksiler keşfetti ve gözlemlenebilir evrenin sınırlarını genişletti. Bugün çok normal karşıladığımız bu keşif, o dönemde Güneş Sistemi‘nin uzayın sınırı olmadığını ispatlamak kadar önemliydi. Onun sayesinde dev bir evrendeki küçük bir sistemin küçük bir parçasının içinde yer alan küçük bir galaksi içerisindeki küçücük bir nokta olduğumuzu ilk defa öğrendik.
1920’lerin sonlarına doğru Hubble o kadar çok galaksi bulmuştu ki, artık onları birbirleriyle karşılaştıracak ve bir sınıflandırma sistemi oluşturacak kadar bilgi sahibiydi. Geliştirildiği Hubble düzeni isimli sınıflandırma sistemi galaksileri eliptik, sarmal ve çubuklu sarmal galaksiler şeklinde ayrıştırıyordu.
Meslektaşı Milton Humason ile birlikte 46 galaksinin spektral analizini yapan Hubble, yepyeni bir keşfe daha imza attı. Galaksilerin bizden uzaklaştığını ve en uzaktaki galaksilerin ise en yüksek hızla uzaklaştığını keşfetmişti. Bunun nedeninin evrenin genişlemesi olduğunu öne sürdü ve haklı çıktı. Bu genişlemenin megaparsek (3,26 milyon ışık yılı) başına saniyede 500 kilometre olduğunu hesapladı. Bu değer günümüzde Hubble Sabiti olarak biliniyor ve yeni bilgiler ışığında sürekli revize ediliyor. Günümüzde bu sabitin aslında ilk değerinden çok daha az olduğu biliyoruz.
Hubble’ın astronomiye katkıları ve evreni anlayış tarzımıza etkisi çok büyüktür. 28 Eylül 1953’te San Marino, California’da hayata gözlerini yumdu ancak mirası hala yaşıyor. NASA, 1990’da uzaya fırlattığı teleskoba onun onuruna Hubble Uzay Teleskobu adını verdi.
Kaynak: How It Works