Mercan Resifleri

0

Bir mercan polipi sadece birkaç milimetre boyutunda olabilir, ancak milyonlarca polip ile birleşip bir koloni oluşturunca Dünya‘daki en büyük yapılardan biri ortaya çıkıyor. Dünya‘mızın biyoçeşitliliğinin yüzde 25’inin mercan resiflerinde yaşadığı düşünülüyor. Üstelik resifler Dünya‘nın yüzeyinin sadece binde ikisini kaplıyor.

İki tür mercan var. Sert ve yumuşak. Sert mercanlar resifleri meydana getiren mimarlar. Sert, yavaş yavaş yayılan bir kalsiyum karbonat iskelet salgılıyorlar. Zamanla bu iskeletler birbirine kaynaşıyor ve dev, doğal bir yapı oluşturuyor. Yumuşak mercanların salgıladığı iskelet o kadar sert değil ama yine de resiflerin büyümesi ve sağlıklı
kalmasında önemli bir rol oynuyorlar.

Sığ sularda büyüyen mercanlar için ışık çok önemli. Bu yüzden yaşadıkları sular çok berrak olmalı. Dokularında yaşayan zooxanthellae algleri fotosentez yaparak onlara besin sağlıyor. Bu algler aynı zamanda mercanlara o muhteşem tropik renklerini de veriyor.

Derin deniz mercanları karanlıkta yaşadıklarından dolayı beslenmek için simbiyotik alglere ihtiyaç duymuyorlar, bunun yerine kendi besinlerini kendileri yakalıyorlar. Çok ilginç bir avlanma yöntemleri var. Kolonideki her polipte nematosist adı verilen ve dokunuş ile harekete geçen sokucu hücreler bulunuyor. Türe bağlı olarak nematosistler güçlü ve ölümcül bir toksin salgılıyor ve mercanlar bu sayede avını etkisiz hale getirip yakalıyor.

Her şeyin hassas bir dengede ilerlediği karaya yakın resifler hayatta kalabilmek için yakınlarındaki diğer ekosistemlere güveniyor. Tuzlu suda yaşayan mangrov ağaçları suyu filtrelediği ve besin öğeleri sağladığı için mercanlar için büyük önem taşıyor. Suyun altındaki uzun kökleri birçok deniz yaratığının olgunlaşana kadar saklanabileceği bir ortam oluşturuyor.

Benzer şekilde, mangrovağaçları ile resifler arasında oluşan deniz çayırları hem yiyecek kaynağı oluşturuyor hem de deniz tabanını sabit, suyu da temiz tutuyor.

Araştırmalar mangrov ağaçları ile beraber büyüyen resiflerin ağarma problemi yaşamadığını gösteriyor. Mercanlar termal stresle karşılaştığında Mercan ağarması denen hastalığa yakalanıyorlar. Tropik mercan türlerinin büyük çoğunluğu 18-29 derece sıcaklıktaki sularda yaşayabiliyor ve ısı değişikliklerine hemen reaksiyon gösteriyorlar. Eğer suyun sıcaklığı çok artarsa mercanlar simbiyotik alglerini gövdelerinden uzaklaştırıyorlar. Böyle olunca renkleri değişiyor ve parlak, beyaz bir renge bürünüyorlar, zamanla aç kalıp ölüyorlar.

2016 yılında tüm zamanların en kötü Mercan ağarması yaşandı. Son yüzyılda denizlerin ısısı bir derece kadar arttı ve mercanlar ölümün eşiğine geldi. Büyük Set Resifi‘nde yaşayan mercanların yüzde 67’si bu problemden etkilendi. Ancak şansımız var ki Büyük Set Resifi hala yaşıyor. Bazı mercan türleri sıcaklık değişimlerine adapte olabildiler.

Büyük Set Resifi

Avustralya’nın batısındaki Kimberley mercanları bu tarz bir resif oluşturmuş durumda. Burada neredeyse 10 metreye ulaşan, Dünya‘daki en büyük tropik gelgitler yaşanıyor. Her gelgit olayında mercanlar açığa çıkıyor ve ısınıyor. Bu olay başka bölgelerde yaşayan mercanlar için ölümcül, ancak buradaki Kimberley mercanları bu şartlar altında büyümeye devam edebiliyor.

Üstelik bu gelgit olayı sırasında su dışına çıkmaya alışmış mercanlar testlerde sıcak suya karşı daha iyi direniş gösteriyor. Bu da mercanların gizli bir adaptasyon yeteneğine sahip olduğuna işaret ediyor. Mercanların başardığı inanılmaz adaptasyonlardan biri de “anka kuşu etkisi” şeklinde adlandırılıyor.

1998’de ölümcül bir mercan ağarması Dünya‘daki mercanların yaklaşık yüzde 16’sinı öldürdü. Fransız Polinezyası’ndaki Rangiroa Lagününe dalan dalgıçlar buradaki süper sert Porites mercanlarının bu hastalıktan payını aldığını gördüler. Mercanların eski haline gelebilmesi için 100 yıl geçmesi gerektiğini tahmin ettiler. Oysa, aynı dalgıçlar 15 yıl sonra aynı noktaya daldıklarında resifin tekrar hastalıktan önceki normal haline döndüğüne şahit oldular!

Mercanların nasıl olup da eski hallerine bu kadar kolay dönebildiğini açıklamaya çalışan teorilerden biri bu dev yapıların aslında “ölmemiş” olduğundan yola çıkıyor. Teoriye göre iskeletin altında bazı koloni dokularını korumalı bir şekilde kaldı ve suyun sıcaklığı tekrar artınca saklandıkları yerden çıkıp üremeye başladılar.

2016 yılında yapılan büyük keşiflerden biri de Amazon resifiydi. Çok derin bir noktaya dev bir yapı haline gelen ve süngerler, mercanlar, rodolitlerden oluşan bu resif bilim insanlarını çok şaşırttı çünkü bu tortulu bulanık sularda mercanların hayatta kalamamaları gerekiyordu.

Brezilya ve Fransız Ginesi kıyılarından 120 kilometre uzakta, suyun 100 metre altında yaşayan bu resif nehrin verebileceği zarardan etkilenmemiş görünüyor. Deniz tabanının topografisi ve akıntının yoğunluğu Amazon’dan gelen tortunun resifin bulunduğu derinliğe ulaşmasını engelliyor.

Zira mercanlar hayatta kalabilmek icin tuzlu suda yaşamak zorunda. Her ne kadar biyoçeşitlilik açısından geleneksel bir mercan resifine göre daha küçük olsa da, bu gelişme muhteşem bir keşif olarak tarihe geçti. Uzaktan algılama teknikleri geliştikçe mercan resiflerini çalışmak, araştırmak ve sağlık durumlarını takip etmek
kolaylaşıyor.

Mercan resifleri yediğimiz balıklar için beslenme ve korunma alanı oluşturuyor, kıyıları erozyon ve fırtınalardan koruyor, dalgaların enerjisini emiyor ve Dünya çapında binlerce kişiye iş imkanı sağlıyor. Her ne kadar sert ve dayanıklı olsalar da, okyanusların asiditesinin ve sıcaklığının artmakta olması yüzünden mercanlar da tehdit altında. Bir resif yok olursa bunun Dünya‘ya etkileri felaket boyutunda olabilir.

Kaynak: How It Works

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


Bu web sitesi deneyiminizi geliştirmek için çerezleri kullanır. Bununla iyi olduğunuzu varsayacağız, ancak isterseniz vazgeçebilirsiniz. Kabul etmek Mesajları Oku

G-B0ZQSMMP2T