Kedilerin Tarihi

Çıkış yeri Habeşistan olan kedi, bilinen kayıtlara göre ilk defa M.Ö 2200-3000 yıllarında Eski Mısırlılarca evcilleştirilmiştir. Habeşistan bölgesinin fethinin ardından Mısır’a getirilen kediler burada çok sevilmiş hatta kutsal sayılmıştır. O kadar ki bu dönemde aşk, musiki ve güzellik ilahlarını(Bastet, Mafdet, Sekhmet) temsil ettiklerinden öldürülmeleri yasaklanmış, kaza ile dahi olsa öldürenler idamla cezalandırılmıştır.

Zamanla Suriye, Arabistan ve Avrupaya yayılan kediler, her gittikleri yerde Mısırdaki kadar hoş karşılanmamışlardır. Özellikle Avrupada en fazla zulüm gören hayvanlar kediler olmuştur.

Zamanla Eski Mısır Dini’nin bir öğesi haline gelen kedilerin ölümleri için matem tutulmuş ve bunun bir göstergesi olmak üzere sahipleri kendi kaşlarını tıraş etmişlerdir. Ölü kedilerin cesetleri mumyalanmış, güzel kokular sürülmüş, cevizden yapılmış sandıklara konarak özel mezarlara gömülmüştür.

Bu gelenek o kadar ileri boyuta taşınmıştır ki 1890 yılında İngiliz Arkeologlar Ben-i Hasan Mevkii’nde 180.000 kedi mumyası bulmuşlar ve Londra Müzesi’ne nakletmişlerdir. Eski Mısırlıların kedilere olan bu hürmetini bilen Pers İmparatoru Kambiz, M.Ö 525 yıllında Mısır üzerine yaptığı sefer sırasında Feluse şehrini zapt etmek için ordusunun önüne büyük bir kedi sürüsü koymuş, bunun üzerine Mısırlılar da şehri savaşmadan kendisine teslim etmişlerdi.

Cylinder Seal Old Babylonian formerly in the Charterhouse Collection 09

Kedi Beslemek

Zamanla Suriye, Arabistan ve Avrupa’ya yayılan kediler, her gittikleri yerde Mısır’daki kadar hoş karşılanmamışlardır. Özellikle Avrupa’da en fazla zulüm gören hayvanlar kediler olmuş, Eski Germen kavimlerinde fuhuş ve özgürlüğün sembolü olarak kabul edilmişlerdir. Papa III. Innocent’in danışmanlarından Saint-Dominique, şeytanı siyah kedi şeklinde tasvir edip uğursuzluk ve musibet sembolü yapınca bu görüş birçok yere yayılmıştır.

Bu tarihten sonra özellikle Ortaçağ boyunca şeytanla birlikte anılan kediler, hükümet ve kilise mensuplarının da katılımıyla düzenlenen resmi törenlerde kafes, sepet ve kazıklara geçirilerek yakılmıştır. Bu cümleden olarak 17. Yüzyılın ortalarına değin Metz ve Paris şehirlerinde Saint Jeane Bayramı’nda kedi yakma törenleri gerçekleştirilmiştir.

Bazı kayıtlarda İslamiyet’i kabul etmeden önce putperest Arapların altından yapılmış bir kediye tapındıkları yazılmıştır. Araplar da kedileri çok sevmişler ve binden fazla isimle anmışlardır. Erkek kedilere verdikleri, Sinevr, Cuneyda, Haytal, Hır, Kıht, dişi kedilere de, Sinevre, Haytale, Hırre, Kıhte adları en bilinenleridir. Bunlar dışında onlara soyadları da koymuşlar Ebu Haddaş, Ebu Elheyten, Ebu Elgızvan, Ebu Semah, Ümmü’l Semah demişlerdir.

Kedi Tarihi

İslamiyette Kedinin Yeri

İslamiyet’ten sonra da kediler başta Hz. Muhammed (S.A.V.) olmak üzere Müslümanlarca sevilen ve birlikte yaşanılan hayvanlardan biri olmuştur. “Müezza” isminde bir kedi beslediği rivayet edilen efendimizin kedilere dair pek çok hadisi nakledilmiştir. En büyük hadis ravilerinden Ebu Hureyre (R.A) de bu künye adı kediye olan sevgisi sebebiyle almıştır. Bulduğu bir kediyi devamlı olarak yanında taşıdığından dolayı onu tanıyanlar tarafından “Ebu Hureyre” yani “Kediciğin Babası” olarak çağrılmış ve bugüne dek bu künye ile bilinmiştir.

Kedi sever milletler arasında yer alan Türkler de bu hayvanları evlerinde beslemişlerdir. Fakat buna rağmen halk arasında kedilere nankör ve güvenilmez gözüyle bakılmış pek çok atasözü ve hurafe içerisinde yer almışlardır. Bütün İslam devletlerinde olduğu gibi hayvanlara mahsus kurulan vakıflar ve hastaneler Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde kediler içinde kurulmuştur. Halkın yanı sıra siyasilerle, şairlerle ve sanatçılarla da arkadaş olmuşlar, divan şiirinde ve edebiyatımızda da kendilerine yer bulmuşlardır. Kedileri seven ve onlarla ilgili yazanlar arasında Tevfik Fikret, Namık Kemal, Abdülhak Hamid Tarhan, Sürûrî, Kânî ve Meâlî gibi şairler en bilinenlerdir.

Kaynak: Dunyabulteni.net

Yorum yapın